Dünyada en yaygın görülen kadın kanseri, Meme kanseridir. Bir zamanlar en ön sıralarda olan Rahim Ağzı Kanserleri görülme sıklığı olarak dokuzuncu sıralara kadar gerilemiştir. Bunda erken teşhis ve tedavi önemlidir.
1943 yılında Papanicolau adlı bir Yunanlı doktorun bulduğu Servikal Smear Yöntemi, yıllar içinde teknik ve terimleme olarak değişmiş ve erken tanı için önemli bir araç haline gelmiştir.
Rahim ağzının bir tahta spatula ya da fırça ile süpürülmesi ve bu süprüntünün cam üzerine yayılıp fikse edilmesi ya da özel bir solüsyona karıştırılması esasına dayanan smear, sitopatologlarca incelenmekte ve incelenen hücrelerdeki atipi adını verdiğimiz şekil ve büyüklük bozuklukları ile olgunlaşma değişiklikleri bir tanı ile Kadın Doğum Uzmanına bildirilmektedir.
Burada hastayı ilgilendiren en önemli hususları yazalım.
-Hemen her kadın senede bir kez smear için doktoruna müracat etmelidir.
-Smear vermeye giderken en az iki gün süreyle ilişki ya da vaginal tedavi olmamalıdır.
-Adetli ya da aşırı kanamalı olmamalıdır.
Not: 3kez normal gelen smearlardan sonra, smear aralığını 3 seneye çıkaran doktorlar da vardır. Ben şahsen senede bir öneririm.
Not: Menapozda smear alınmalı mıdır? Evet menapozda da olsa smear alınmalıdır.
SMEAR TERİMLERİ:
Bırakın hastaları doktorlar bile, değişen ve uygulamada hassasiyetleri içeren terimler nedeniyle biz doktorlar da bazen zor durumda kalıyoruz. Aynı teşhiste farklı yaklaşımların olması, sizin oluşturduğunuz sürecin bir başka hekim tarafından tenkite uğramasına neden olabiliyor. Hastalar da zor durumda kalıyor.
Biz önce patologlarca rapora yazılan terimleri ve açılımlarını kabaca yazalım:
DİSPLAZİ:
1956 yılında Reagan tarafından ortaya atılan bir terimdir. Dünya Sağlık Örgütü, Displazi ve CIS terimlerini içeren bir smear sınıflaması başlatmıştır.
Tüm sınıflamaları açıklamakta bir taban olan DİSPLAZİ’yi biraz açıklayalım:
Displazi, serviks hücreleri ve çekirdeklerindeki şekil ve büyüklük bozukluklarını kapsar.
Çok katlı bir hücre tabakasından oluşan serviksteki şekil ve büyüklük bozuklukları(ATİPİLER) sadece tabana yakın kısımlarda ve tek tük bulunuyorsa; HAFİF DİSPLAZİ, tüm tabakaların 2/3’ünde atipiler görülüyorsa ORTA DERECEDE DİSPLAZİ, tüm tabakaları kapsayan atipinin yanında matürasyon dediğimiz olgunlaşma bozuklukları da mevcutsa AĞIR DİSPLAZİ söz konusudur.
CIS: Açılım Carcinoma in Situ’dur. Burada rahim ağzı hücrelerinde malign hücreler vardır var olmasına da, kanser hücreleri bazal membran dediğimiz stroma ile hücreler arasındaki sınırı geçmemiştir.
CIN
1966 yılında Richard CIN terimini ortaya atmıştır.
CIN=CERVICAL INTRAEPITELIAL NEOPLAZI)
Neoplazi, yeni oluşum demektir. Yani normalden farklı bir gelişimi kasteder.
CIN sınıflaması 20seneden fazla kullanılagelmiştir. Ancak hem Serviks Kanserlerindeki en önemli etken olduğu anlaşılan HPV(HUMAN PAPILLOMA VIRUS) infeksiyonunu kapsamaması vehem de CIN’ ile CIN^ayırmının muğlak ve klinik önemii olmayan ifadeler taşıması nedeniyle, yerini 1988 senesinde BETHESDA SİSTEMİNE bırakmıştır.
CIN’de 3 alt grupta incelenir.
CIN1——-:Hafif Displazi değişimlerini kapsar.
CIN2——-:Orta derecede Displazi değişimlerini kapsar.
CIN3——-:Ağır Displazi ve CIS değişimlerini kapsar.
BETHESDA SİSTEMİ
CN sınıflamasındaki yetersizlik ortaya çıkınca 1988 de Bethesda Sınıflaması oluşturulmuştur.
Son zamanlarda bu sistem ön plandadır
Bethesda sisteminden önce kullanılan displazi, CIS ve CIN gibi terimler sadece preinvazif lezyonlara sınırlı kalmaktaydı. Yine ayrıca preinvazif lezyonlar kafa karıştıran ve pratikte önemi olmayan 3 veya hatta 4 kategorizasyona sokulmaktaydı.
Bethesda sistemindeki terimlere girmeden bu sistemin 3 temel eleman içerdiğini söyleyelim:
1-Materyelin yeterlilik durumu: Yeterlidir, şu veya bu nedenle değerlendirme kısıtlıdır, şu veya bu nedenle yetersizidr.
2-Genel bir sınıflama: Normal sınırlar içinde smear, benign hücresel değişiklikler, epitelial hücre anormallikleri var.
3-Açıklayıcı tanı: Benign hücresel değişiklikler infeksiyon mu reaktiv değişiklikler mi, epitelial hücre bozukluklarının açıklaması ve malignite durumu.
Bu sistemde raporda smear yeterlidir, değerlendirme şu şu sebeplerden kısıtlıdır ya da smear şu şu sebeplerden yetersizdir ibaresi vardır. Ayrıca patoloğun genel bir değerlendirmesi arkadan gelir: Normal sınırlarda smear, Benign yani iyi huylu değişimler veya malign değişimler vardır.
En sonda açıklayıcı tanı vardır:
Benign hücresel değişiklikler: İnfeksiyon mu reaktiv değişiklikler mi o sorgulanır, niteleyici bulgulrla infeksiyon ajanı tarif edilir.
Epitelia hücreanormallikleri Asc-us, Lg-sil ve Hg-sil olarak kategorize edilir.
Maliginite varsa açıklanır.
BURADA KAFA KARIŞTIRAN TERİMLERE GİRELİM:
ASC-US(ÖNEMİ BELLİ OLMAYAN ATİPİK SKUAMOZ HÜCRELER):
Atipik hücreler vardır. Lakin patolog bu hücrelerin reaktiv mi, neoplastik mi ya da HPV etkisine mi bağlı olduğuna karar verememiştir. Bir patoloğun ASC-US tanı koyma oranı %5’i geçmemelidir.
ASCUS TANISI KONAN HASTALARIN PANİK YAPMALARINA GEREK YOKTUR. DOKTORLARI 3 YOLDAN BİRİSİNİ UYGULAYACAKTIR: 1.Doktorları ya 6ay bekleyip tekrar smear yapacaktır; bu durumda aynı tanı gelecekse KOLPOSKOPI VE BİOPSİ yapıp ona göre davranacaktır.Tekrar smearı normal gelirse senede bir smear kontrolleri olacaktır.
2.Direkt KOLPOSKOPI VE BİOPSİ YAPACAKTIR. SONUCA GÖRE DAVRANACAKTIR.
3.HPV TAYİNİ YAPACAKTIR. ONKOJENİTESİ OLMAYAN HPV VARSA, 6AY BEKLER. AKSİ TAKDİRDE KOLPOSKOPİ VE BİOPSİ YAPAR. SONUCA GÖRE TEDAVİ YAPACAKTIR.
LGSIL(LOW GRADE SKUAMOZ INTRAEPITELIAL LEZYON):
HPV’ye bağlı değişiklikler ve/veya CIN1(Hafif Displazi) değişiklikleri vardır.
HPV tayinine gerek yoktur zira büyük bir ihtimalle vardır zaten. Ya 6ayda bir semar kontrolleri ile takip ya da direkt KOLPOSKOPI VE BİOPSİ yapmak gerekir.
HGSIL(HIGH GRADE SKUAMOZ INTRAEPITELIAL LEZYON):
CIN2(ORTA DERECEDE DİSPLAZİ) ve CIN3(AĞIR DISPLAZI) bulgularını kapsar. %3-8’inde kanser gelişir. KOLPOSKOPI VE BIOPSİ şarttır.
AGC:
Atipik glandüler hücrelerin görülmesidir.
Bu vakaların %3-5’inde endoservikal ya da endometrial kanser olasılığı vardır ve derhal KOLPOSKOPI, ECC VE FC YAPILMALIDIR.
KANSER ÖNCÜ LEZYONLARDA NİHAİ TEDAVİ:
KOLPOSKOPI VE BIOPSI SONUÇLARINDAN SONRA, KOTERİZASYON, KRİYOTERAPİ, KONİZASYON, COLLUM AMPUTASYONU, TAH yöntemlerinden birisi uygulanır.